Günümüzün hızla değişen savunma sahasında, hız ve esneklik hayati öneme sahiptir. Orbiter 4 VTOL UAS, karmaşık savaş alanlarında manevra kabiliyeti ve uzun operasyonel kapasite sunarak insansız hava sistemlerini yeniden tanımlıyor. Bu teknoloji, sınırlı alanlarda ve engebeli arazilerde dikey kalkış ve iniş yeteneği ile öne çıkıyor.
Sahada Uyarlanabilirlik
Orbiter 4 VTOL, sabit kanatlı UAS’ların zorlandığı koşullarda hassas operasyonlar sağlar ve geniş pistlere ihtiyaç duymuyor. Bu esneklik, değişen arazi koşullarına hızlı uyum sağlamayı mümkün kılmakta.
Çoklu Görev Başarısı ve Üstün Dayanıklılık
Orbiter 4 VTOL, görev profiline bağlı olarak en uygun kalkış yöntemini seçme olanağı sunuyor. Hassas kalkış ve iniş gerektiren görevler için VTOL modu tercih edilirken, uzun süreli gözetim ve keşif için geleneksel fırlatma sistemi kullanılır. 24 saatlik etkileyici bir dayanıklılığa sahip olan bu sistem, ISTAR, arama kurtarma ve lojistik destek gibi çeşitli görevler için ideal bir çözüm.
Servis Kolaylığı, Esneklik ve Çoklu Yükler
Orbiter 4, bir dizi sensör ve ekipmanı destekleyen çoklu yük kapasitesiyle esneklik sağlamakta. Kızılötesi kameralar, SAR veya COMINT gibi çeşitli yüklerle geniş alan kapsama ve veri toplama yeteneğini artırır. Modüler tasarımı ve düşük lojistik ayak izi, hızlı hizmet verilebilirlik ve konuşlandırma sağlıyor.
Orbiter 4 VTOL UAS, operasyonları basitleştiren kullanıcı dostu tasarımı ve otomasyon özellikleri ile dikkat çekiyor. Bu sistem, modern savaşın geleceğini şekillendirecek yeni bir standart sunuyor.
Günümüzün savaş hızının ve çoklu alan tehditlerinin artması, deniz savaş yönetim sistemlerinin (Combat Management Systems – CMS) gelişimini zorlamakta. Dr. Alix Valenti konuyu irdeleyerek özetle aşağıdaki saptamları yapmakta.
Hipersonik ve balistik füzeler, insansız sistemler ve daha hızlı uçaklar gibi tehditler, donanma komutanlarını bilgi, karar ve eylem üstünlüğü kazanmak için zamana karşı yarışmaya zorlamakta.Yeni geliştirilen Saab’ın 9LV CMS I , savaş gemisinin yaşam döngüsü boyunca teknolojik yeniliklerin entegrasyonunu kolaylaştırmak için açık mimariye sahip kılınmış.
Deniz CMS’lerinin en son evrimlerinde, komutanların çeşitli sensörlerden gelen bilgileri kullanmaları gerekmektedir. CMS’ler, farklı platformlardan verileri işlemek, sunmak ve paylaşmak zorunda. Thibault Lavernhe ve François-Olivier Corman, “Winning at Sea in the 21st Century” adlı kitaplarında zamanın, taktikçinin en hassas malzemesi olduğunu belirtiyorlar.
Ukrayna’daki çatışmadan alınan dersler, insansız sistemlerin denizcilik alanında vazgeçilmez olduğunu göstermiştir. Örneğin, 29 Ekim 2022’de Sevastopol’a yapılan saldırı, sekiz insansız hava aracı (UAV) ve yedi insansız yüzey aracının (USV) bir filo ile nasıl kritik bir sürpriz etkisi yaratabileceğini göstermiştir.
CMS’lerin evrimi, modüler ve açık sistem mimarisine doğru bir yönelimi içeriyor. Örneğin, Naval Group’un SETIS CMS’si, Fransa’nın FDI (Frégates de Défense et d’Intervention) gemisinde tamamen sanal bir mimari üzerine kurulmuştur. Böylece, yeni sistemlerin entegrasyonunu daha esnek hale getirmektedir.
Açık mimarinin diğer bir önemli avantajı, üçüncü taraf işlevselliklerini kolayca entegre edebilme yeteneğidir. Örneğin, BAE Systems’ın INTeACT CMS’si için geliştirdiği ‘App Locker’ konsepti, sanayi ve araştırma laboratuvarlarının uygulamalarını test etmelerine olanak tanırmaktadır
Deniz savaşının çoklu alanlarda genişlemeye devam etmesiyle, CMS’lerin üst düzey taktiksel durum farkındalığı sağlaması gerekmektedir. İnsansız sistemlerin entegrasyonu, dijital ikizler gibi teknolojilerle desteklenerek operasyonların daha etkili yönetilmesini sağlar.
Sonuç olarak, deniz CMS’lerinin gelişimi, bilgi ve karar üstünlüğünü sağlamak için hızla değişen teknolojik yeniliklere uyum sağlamalıdır. Açık mimari, modüler sistemler ve insansız araç entegrasyonu, modern deniz savaşının gereksinimlerini karşılamak için kritik öneme sahip görülmektedir.
İngiliz ordusu potansiyel olarak devrim niteliğinde bir silah sistemi geliştiriyor: Radyo Frekansıyla Yönlendirilmiş Enerji Silahı (RFDEW). Bu yenilikçi teknoloji, radyo dalgalarını kullanarak düşman dronlarını ve araçlarını bir mil kadar mesafeden etkisiz hale getiriyor.
RFDEW, geleneksel savunma yöntemlerine göre önemli avantajlar sunmakta. Kullanım başına sadece 10-12 sentlik bir maliyetle füze sistemlerine kıyasla son derece uygun maliyetli. Ek olarak RFDEW, hassas hedefleme özelliğine sahip ve kara, hava ve deniz savunması için çeşitli platformlara monte edilebilir.
Bu gelişme, Ukrayna’da yakın zamanda kullanılmasıyla örneklendirilen, büyüyen insansız hava aracı sürüsü tehdidine yanıt olarak geliyor. RFDEW, daha fazla hassasiyet ve kullanım kolaylığı ateşli silahlara göre potansiyel olarak üstün bir alternatif sunuyor.
İngilterenin bu teknolojiyi geliştirme konusundaki kararlılığı, askeri yeteneklerini modernleştirmeye yönelik daha geniş bir stratejiyi yansıtıyor.
Japonya Satın Alma, Teknoloji ve Lojistik Ajansı (ATLA), “Uzun Dayanıklılık UUV” adlı yeni bir Ekstra Büyük İnsansız Sualtı Aracı (XLUUV) geliştiriyor. Bu deneysel drone, Japonya’nın yaşlanan nüfusundan kaynaklanan mürettebat eksikliğini gidermek ve su altı savunma yeteneklerini geliştirmek için tasarlanmış.
Ana Özellikler:
Modüler tasarım: Değiştirilebilir yük modülleri (ör. sensörler, iletişim düğümleri) aracılığıyla çeşitli görev yapılandırmalarına olanak tanıyor.
Uzun dayanıklılık: Temel konfigürasyonunda (10 metre uzunluk) bir haftalık sürekli çalışma elde edilmiş. ATLA, akü ve motor seçenekleri aracılığıyla daha da genişletilmiş çalışma olanağı araştırıyor.
Özerklik: Ataletsel Navigasyon Sistemi (INS), Doppler Hız Günlüğü (DVL) ve navigasyon ve durumsal farkındalık için sonardan yararlanabiliyor.
Açık mimari: Japonya’da UUV teknolojisini geliştirmek için hükümet ve özel sektör arasındaki işbirliğini teşvik edilmekte.
Geliştirme aşaması:
Şu anda araştırma ve geliştirme aşamasında.
ATLA, gerçek dünyadaki okyanus ortamlarını simüle etmek ve kontrol mantığını geliştirmek için büyük bir su deposu tesisi kullanıyor.
Teknoloji, Japonya Deniz Öz Savunma Kuvvetleri (JMSDF) tarafından derhal kullanıma yönelik değil. Veriler gelecekteki otonom ve kontrol edilebilir UUV’leri geliştirmek için kullanılacak.
Genel önemi:
Bu proje, Japonya’nın gelecekteki savunma uygulamaları için gelişmiş insansız su altı araçları geliştirme ve ülke içinde UUV teknolojisi gelişimini teşvik etme konusundaki kararlılığını ifade ediyor.
(HABER KAYNAĞINA GİDİN)
************************************************
BAHRİYE TEKNOLOJİLERİNDEKİ GÜNCEL GELİŞMELER websitesinin HABERLER bölümünde. Haberi yararlı buldu iseniz diğer meslektaşlarımızla (ve özellikle halen görevde olan ya da MSÜ DENİZ bölümü öğrencileri ile) paylaşarak FARKINDALIK ve GELİŞMELERE katkıda bulunun lütfen.
BAHRİYE MÜHENDİSLERİ olarak bu özel günde bizlerin ülke ve deniz kuvvetlerimize olan/olabilecek katkıları üzerindeki düşüncelerimi kapsayan ve daha önce yayımlamış olduğum bir yazımı meslektaşlarıma tekrar sunuyorum..
“ 6. DONANMALAR İÇİN BAHRİYE MÜHENDİSLİĞİNİN TARİHSEL ROLÜ
6.1 Bahriye mühendisliği, tarih boyunca donanmaların geliştirilmesinde ve işletilmesinde hayati bir rol oynamıştır. Yelkenli gemilerin ilk günlerinden bugünün nükleer güdümlü savaş gemilerine kadar, Bahriye Mühendisleri donanmaların görevlerini yerine getirmek için güvendikleri gemileri ve sistemleri tasarlama, inşa etme ve bakımından sorumlu olmuşlardır.
6.2 Deniz savaşının ilk günlerinde, Bahriye Mühendisleri öncelikle savaş gemilerinin tasarımı ve inşasıyla ilgileniyordu. Önceki gemilerden daha verimli ve manevra kabiliyetine sahip yeni gemi tasarımları geliştirdiler ve ayrıca savaş gemilerinin savaş gücünü artırmak için yeni silah ve zırh sistemleri oluşturdular.
6.3 Deniz savaşları evrildikçe, Bahriye Mühendisleri ayrıca deniz operasyonlarını desteklemek için yeni teknolojiler geliştirmeye odaklanmaya başladı. Bu, 19. yüzyılda deniz savaşında devrim yaratan buhar motorlarının geliştirilmesini ve ayrıca yeni haberleşme ve navigasyon teknolojilerinin geliştirilmesini içeriyordu.
6.4 20.yüzyılda, denizaltılar, uçak gemileri ve nükleer tahrik gibi yeni teknolojileri benimsemeye başlayan donanmalar için Bahriye mühendisliği daha da önemli hale geldi. Bu yeni teknolojilerin geliştirilmesinde ve sistemlerin işletilmesinde ve bakımında hayati bir rol oynadılar.
6.5 Bugün Bahriye Mühendisleri, dünya çapındaki donanmaların geliştirilmesinde ve işletilmesinde hayati bir rol oynamaya devam etmektedir. Donanmaların görevlerini yerine getirmek için güvendikleri gemileri ve sistemleri tasarlamak, inşa etmek ve ömür boyu bakımından sorumludurlar. Bahriye Mühendisleri ayrıca insansız araçlar ve yönlendirilmiş enerji silahları gibi yeni deniz teknolojilerinin geliştirilmesinde de kilit bir rol oynamaktadır.”
Ülkemiz geçtiğimiz hafta sonu cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliğini kapsayan çok önemli bir seçim dönemini daha geride bıraktı
Bazılarımız için seçim sonuçları beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardı.
Özellikle DEPREM bölgesi için. !
Sonuçları oluşturan seçmen davranışlarını anlamak ve değerlendirmekte sıkıntılara düşüldü ve mantıksal çözümler çelişkileri açıklamakta yetersiz kaldı.
Bugünlerde televizyonlarda açık oturumlarda seçim sonuçları enine boyuna detaylandırılarak irdeleniyor.
Bunlardan bir tanesinde Sayın Profesör ERSİN KALAYCIOĞLU ‘nun yaptığı açıklama ve verdiği referans ilgimi çekti.
Konuşmasında psikolojik BİLİŞSEL UYUMSUZLUK ( COGNITIVE DİSSONANCE) teorisinden bahsederek bunun bazı seçmenlerin davranışını nasıl etkileyebileceğini açıkladı.
Ben de sizlerle bu açıklamayı paylaşayım istedim.
İlginç bulacağınızı ve bizlerin de zihninde oluşan rasyonel açıklayamama gerilimini azaltacağını umuyorum.
TEORİ özetle şöyle ;
LEON FESTİNGER tarafından önerilen bilişsel uyumsuzluk teorisi, tutumlarımız ve davranışlarımız arasındaki uyumu sürdürmek için içsel bir dürtüye sahip olduğumuzu öne sürüyor. Tutarsızlık veya uyumsuzluk olduğunda, onu azaltmaya çalışırız. Uyumsuzluk, zorunlu uyum davranışından, karar verme ve çabadan kaynaklanabilir. Uyumsuzluğu azaltmak için inançlarımızı değiştirebilir, yeni bilgiler edinebilir veya çelişen bilişlerin önemini azaltabiliriz. Teori geniş uygulamalara sahip ve test edilebilir olsa da, nesnel ölçüm ve öznel yorumlamada zorluklarla karşılaşabiliyor. Çalışmaların bireysel farklılıkları ve ekolojik geçerliliği de sınırlamalar oluşturmakta.
5.1 Bu bölümde, savaşın getirdiği etkilerin NATO ‘nun ve ülkemiz bahriyesinin enerji güvenliğinde neler doğurduğu hakkında özet fikir edinebileceksiniz;
Dijital Çağın geliştirdiği yeni bir savaş çeşidi olan siber ataklar enerji güvenliğini nasıl tehdit ediyor?
NATO da buna karşı nasıl bir yaklaşım geliştirildi?
NATO bu tehdidi ne zaman fark etti ve gündemine aldı?
Bu yaklaşım yeterli mi ve güven sağlıyor mu?
TÜRKİYE silahlı kuvvetleri için etkilenme nerelerde?
Önlem olarak neler yapılabilir?
Daha Detaylı açılım ve bilgiler , KAYNAKÇA da yer alan referanslardan sağlanabilir.
5.3 Klasik sıcak savaş yöntemlerine yakın zamanlarda siber ataklar, ekonomik baskılar, terörist baskınlar gibi değişik karakterde yeni girişimler eklendi. Bu bileşenlerin oluşturduğu yeni Savaş çeşidine HİBRİT TEHDİT adı veriliyor.
5.4 Askeri değerlendirmelerde enerji güvenliği önemli bir stratejik faktördür. Dijital girişimler şeklindeki Siber ataklar, karşı tarafın ağ yapıları ve enerji tesisleri dahil kritik altyapıları üzerine uygulanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana geçmesiyle güç kaynakları olarak elektrifikasyona dönüşüm giderek artmaktadır. Dolayısı bu değişim güç kaynaklarının siber atakla tehdit edilmesini birlikte getirmektedir.
5.5 Bu savaş şekline örnekler ararsak;
Rusya’nın 2009’dan bu yana Bulgaristan ve Romanya enerji kaynaklarında yarattığı kesintiler,
2020 yılında bir Rus grubun Alman enerji firmalarına yarattığı sorunlar,
2015 Aralık ayında Ukrayna’nın 13 merkezinde 6 saat süreyle su kesintisi,
2016’da benzer şekilde başkent Kiev’in enerji kilit sisteminde bir virüs aracılığı ile yaratılan kesinti,
İran’ın Suudi Arabistan enerji sistemlerine 2019’da dronlarla verdiği hasar,
2017 yılında yine Suudi Arabistan’ın METRO ARABİC Kompleksi’ne virüsü kullanılarak verilen zarar,
İran tarafından Basra Körfezi’nde 2 Suudi tankerine yapılan drone atağı,
Somut örnekler olarak görülür.
5.6 Avrupa Birliği doğalgaz gereksinimin %40 ını Rusya’dan almakta ve bunun %80 i Ukrayna’dan geçmekte. Yukardaki örnekler EU (EUROPEANUNION – AVRUPA BİRLİĞİ) ni konuya eğilmeye ve karşı önlemler almaya yöneltti. Dolayısı ile ağırlıkla EU nun yer aldığı NATO da bu alana girmeye başladı.
2006 yılı Kasım ayında Riga’da yapılan toplantıda ilk kez enerji güvenliği konusu ile NATO’nun ilgilenmesi gereği ortaya konmuştu.
Aynı toplantıda Amerikalı Senatör Richard Luger enerjinin Avrupa’da olası bir silahlı çatışma kaynağı olabileceğini dile getirmişti.
5.6 Enerji güvenliği bakımından RİGA deklarasyonu NATO için kritik bir dönüm noktasını göstermekte. İlk etepta NATO kendi olanakları içinde bulunan deniz yollarını gözetim ve erken uyarı sistemleri ile enerji güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunabilir. Ayrıca yine elinde olan askeri kapasiteler ve uzmanlık bilgisiyle katkı sağlayabilir.
5.72010 ve 2012 yıllarında yapılan NATO toplantılarında şu noktalara vurgu yapılmıştı;
“İstikrarlı ve güvenilir bir enerji arzı, güzergâhların, tedarikçilerin ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve enerji ağlarının birbiriyle bağlantılı olması kritik önemini koruyor.”
” bununla birlikte birçok NATO üyesi enerji güvenliğini ulusal düzeyde ele alınması nota olarak sadece öneri ve yardım yapılması konusunda hemfikir. Ülkelerimiz doğu bölgesinde yapılan askeri girişimlerle enerji alt yapısının korunmasına zaten katkıda bulunduğu görüşünde İttifak, önceki Zirvelerde alınan kararlara uygun olarak ve yeni Stratejik Konseptimiz doğrultusunda enerji güvenliği alanındaki en acil riskler hakkında danışmaya devam edecektir. Bükreş’te kararlaştırılan ve NATO’nun değer katabileceği alanlara odaklanarak enerji güvenliğine katkıda bulunma kapasitesini daha da geliştireceğiz. Çalışmalarımızı ilerletirken, ortaklarımız ve diğer uluslararası aktörlerle istişareleri ve iş birliğini, mutabık kalındığı şekilde artıracağız ve uygun olduğu şekilde, enerji güvenliği konularını NATO’nun politika ve faaliyetlerine dahil edeceğiz”.
5.8 Bununla birlikte birçok NATO üyesi enerji güvenliğinin ulusal düzeyde ele alınması, NATO’nun sadece öneri ve yardımlarda bulunması hakkında fikir Birliği’nde.
TÜRKİYE doğusunda yürütmekte olduğu operasyonlarla enerji güvenliği için zaten katkı yapmakta olduğu görüşünde…
5.9 Bütün bunlar NATO üyesi ülkelere bireysel tehlikeler yaratmakta ama NATO’nun ortak savunma sistemi ve yapısı için de riskler yaratmakta.
Video
5.10 Karşıt önlem olarak Avrupa Ülkeleri Ekim 2017 tarihinde Helsinki’de THE EUROPEAN CENTRE OF EXCELLENCE Merkezini oluşturmuştu. NATO ise paralel olarak NATO ENERGY SECURITY CENTRE OF EXCELLENCE merkezini Vilnius de 2012 de kurmuştur.
5.11 NATO ENSEC COE’nin misyonu kendi belgelerinde şöyle açıklanmakta;
“NATO’nun yetenek geliştirme sürecini, görev etkinliğini ve birlikte çalışabilirliğini yakın, orta ve uzun vadede kapsamlı bir şekilde destekleyerek Stratejik Komutanlıklara, diğer NATO organlarına, uluslara, ortaklara ve diğer sivil ve askeri oluşumlara yardımcı olur.
Enerji güvenliğinin tüm yönleriyle, ilgilenildiği zamanda konu uzmanlığını yapar.
Misyon, askeri gereksinimleri, operasyonel alanda enerji verimliliğini ve akademi ve endüstri ile etkileşimi desteklemek için uygun maliyetli çözümleri içerir.
Risk değerlendirme analizine katkıda bulunan enerji güvenliği alanında teknik, bilimsel ve akademik konu uzmanlığı sağlar.
Akıllı Savunmayı desteklemek için çevre dostu ve verimli askeri yeteneklerin geliştirilmesi için enerji güvenliği ile ilgili çözümler sunar.
NATO’yu ilgilendiren alanlarda enerji arzı ve kritik enerji altyapı korumasının çeşitli yönleri hakkında bilimsel, teknik ve akademik analizler sağlar.
Hedeflenen teknik bilimsel değerlendirmeler yoluyla ve enerji verimli kuvvetlerin geliştirilmesi için tavsiye ve çözümler sağlayarak NATO Operasyonlarını destekler.
NATO’nun dönüşüm faaliyetlerinde gelecekteki ihtiyaçları belirler ve enerji kaynaklarının küresel kıtlığı ve uluslararası enerji sisteminin karmaşıklığından kaynaklanan acil askeri tehditleri ve zorlukları önlemeye veya hafifletmeye çalışır.”
6. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ (BAHRİYE) İÇİN ENERJİ DURUMU
6.1 ENERJİNİN Ulusal savunma bakımından önemini ilgili yazımda açıklamaya çalışmıştım.
Silahlı kuvvetlerin enerji üzerindeki kararlarını etkileyen iki önemli faktör; enerji maliyetlerinin giderek artar bir hale gelmesi aynı zamanda Petrol fiyatlarındaki öngörülemeyen dalgalanmalar. Diğeri ise birinciye reaksiyon olarak enerji verimliliğinin arttırılması ile yenilenebilir enerjilerin daha çok kullanılması ve enerji yönetimine geçilmesidir.
6.2 Bahriye bakımından Enerji konusunun taşıdığı önemi iki ana başlık altında görebiliriz.
Bahriye’nin Asli görevlerinden bir tanesi, ülkenin ekonomik varlığını sürdürebilmek ve koruyabilmek için Deniz ticaret yolları ile denizden enerji tedarik kanallarının açık tutulması ve güvenliğinin sağlanması ulusal stratejik bir gereksinimdir. Savaşın bu yönü ile bize etkisi stratejik ve operasyonel olarak ayrı bir değerlendirme konusudur.
İkinci olarak Bahriye, tüm asli görevlerini yerine getirebilmek için enerji kullanmak ve tüketmek zorundadır.
6.3 Çok önemli bir diğer faktör Gelişmekte olan MODERN SILAHLARDIR.
Bu silahlar anlık ta olsa yüksek enerji gerektirmekte. Bahriyeler artık gemilerini bu silahlarla donatmak için teknolojik yarış içinde. Bunlara karşı korunmak ta ayrı bir sorun oluşturuyor.
6.4 Bahriye açısından bakıldığında enerji güvenliğinin anlamı, gerekli enerjinin güvenilir kaynaklardan tedariki ile yüzer birlikler ve sahil tesislerine yeterli miktarda gönderilebilmesi ve bunun korunabilmesidir. Savaş bu bağlamda silahlı kuvvetler için enerjinin kritik konumunu daha da arttırmıştır.
Aynı zamanda Ukrayna savaşı ülkemiz, dolayısı ile silahlı kuvvetler ve bahriye için enerji maliyetlerini çok yükseltmiştir.
Türkiye NATO örgütünün bir üyesi olarak orada enerji güvenliği alanında ve birinci kısımda belirttiğim önlemlerle de direkt bağlantılı demektir. Öte yandan NATO’da konunun öncelikle ULUSAL DÜZEYDE değerlendirilmesinin yeğlenmesi, bizim de kendi önlemlerimize ağırlık vermemiz gerektiğini göstermekte.
6.5 NE YAPMAMIZ LAZIM?
Stratejik planlamalarda enerji gereksiniminin dikkate alınması
Platform ile sistem tedarik ve geliştirmede enerji gereksinimlerinin dikkate alması
Enerji verimliliğinin bir kaynak olarak değerlendirilmesi
Yenilenebilir enerjiler sektörünün uygulanabilirlik açısından izlenmesi
Enerji TEKNOLOJİSİNİN GELİŞİMİ ve bunların deniz kuvvetlerinde kullanılabilmesi alanında Deniz Kuvvetleri, Devlet birimleri, Endüstri ve Akademitopluluğu ile iş birliği.
7. SONUÇ OLARAK
7.1 Gelişen yeni savaş yöntemi olan hibrit ataklar, NATO üyesi ülkelerin altyapıları için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
Avrupa birliği ülkelerin doğalgaz gereksinimlerinin %80 i Rusya’dan ve Ukrayna üzerinden sağlanmaktadır. Bu bakımdan NATO enerji güvenliği için bu durumun önemle dikkate alınması bir zorunluluktur. Ancak bu konuda NATO’nun devreye girme şekli hakkında üye ülkeler arasında bir konsensus sağlanamamıştır. Buna rağmen NATO, Energy Security Center of Excellence örgütlenmesi ile enerji güvenliği konusunda alınabilecek önlemler için üye ülkelere bir rehber oluşturulmuştur.
7.2 Hem NATO üyesi olarak hem de ulusal bağlamda TÜRKİYE SİLAHLI KUVVETLERİ (Bahriye) için UKRAYNA savaşı enerji güvenliğini ciddi tehdit eden bir gelişmedir. Hatta stratejik bir faktördür.
Gelişen olumsuzlukların etkilerini en düşük düzeyde tutabilmek için enerji konusunda personelin her düzeyinde bilinçlenmenin arttırılması
Son yazımın konusu üzerinde kıymetli sınıf arkadaşım TümA(E) TANZAR DİNÇER in bana iletmiş olduğu görüş ve değerlendirmesini aşağıda sizlerle paylaşıyor, kendisine çok teşekkür ediyorum.
“ Sevgili deniz kardeşimin hazırladığı enerji ile ilgili bilgileri de toplu olarak bir referans belgesi olarak görüyorum. Önümüzdeki günlerin , sadece Rusya Ukrayna mücadelesinden doğan ve beslenen global bir enerji krizi yarattığı şeklinde bakmanın doğru olmadığını, esasında enerji kaynakları ve teknolojisinin stratejik bir silah olarak kullanıldığını hepimiz görüyoruz. Bu sadece Avrupa Asya ve Amerika arasında bir mücadele alanı olmaktan çoktan çıktı önümüzdeki yıllar daha ciddi mücadeleler göreceğiz. Esas soru “ülkemizin hangi rotada ilerleyeceğidir” diye düşünüyorum. O zaman şu hususları dikkate almalıyız: Bizde olmayan kaynaklara sahip olmaya çalışmak tabii olacaktır ancak alternatif kaynaklar giderek önem kazanıyor. Güneş,rüzgâr, dalga, akıntı ,biyolojik çözümler yanında bor başta olmak üzere yeniteknolojilere çok ama çok önem vermeliyiz. Ben nükleere kontrol bende olmadığı takdirde katiyyen evet diyemiyorum. Üstelik bir de maden işletmedeki zavallılığımız ve umursamazlığımız varken güvenlik aklıma gelince afakanlar basıyor. Bu yüzden öncelikle temiz enerji diyorum. Geç kalmadan hemen şimdi…”
Son yazımın konusu üzerinde kıymetli sınıf arkadaşım TUĞA(E) ATALAY YAVUZ’un bana ile etmiş olduğu görüş ve değerlendirmesini aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
“Sevgili Deniz,
Emeğine sağlık, detaylı ve oldukça şaşırtıcı, güzel bir değerlendirme yapmışsın.
Senin yazından öğrendiğim, Avrupa’nın 2020 yılındaki enerji ihtiyacının ancak %6.5 kısmını Türkiye üzerinden yapması bana sürpriz oldu. Yandaş basında çıkan, Avrupa’nın doğalgazının anahtarı bizde iddiası büyük palavra imiş. Bu oran bugünkü ihtiyaç (ve eğer boru hattı da müsait ise) herhalde %10 geçmez diye düşünüyorum.
İnanıyorum ki neredeyse bir yıldır süren Rusya’nın, Avrupa’ya doğal gaz kısıtlama tehdidi sonunda Avrupalı bugün %10 tasarruf tedbirini almıştır bile.
Rusya ve İran ‘dan aldığımız doğal gaza, bu ülkelere güvendiğimiz kadar
Bile güvenemeyiz. Rusya bizimle bugünlük papaz olmamak için doğal gaz borcumuzu erteledi ve bunun karşılığında Türkiye nasıl bir garanti gösterdi kimse bilmiyor ama bizi gelecekte üzecek bir garanti olduğu
Kesin. Rusya Türkiye de nükleer santral kuruyor ve Türkiye’den kimseyi projeye sokmuyor. Demek ki Türkiye de kimseye güvenmiyor, devlet dahil, haklı da. Ama bu konunun Ukrayna savaşı ile bir ilgisi yok.
Türkiye’nin enerji dar boğazında, yenilebilir enerji kaynakları istenen seviyeye gelemiyorsa, açığı kapatmak için nükleer enerji bence uygundur.
Güney sınırımızdaki ABD destekle Kürt devleti oluşturulmasında ABD ile daha uzun süre küs kalabiliriz (seçimlerde iktidar değişirse bu Kürt sorunu nasıl çözülecek kimsenin fikri yok). ABD ile ilişkimiz eşittir İsrail ile olacak ilişkilerimiz diyebiliriz. İsrail ile Aramızdaki boru hattının olup olmadığını, yoksa nasıl olabileceğini bilmiyorum. Bu nedenle ben İsrail’in bizim enerji sıkıntımıza bugün sağlıklı bir çare olacağını beklemiyorum.
NETİCE olarak, Ukrayna savaşının Türkiye’nin enerji güvenliğine bir etkisi olmayacağı değerlendirmene katılıyorum. Ama,korkunç bir enerji açığımız olduğu görülüyor. Senin de belirttiğin gibi, sağdan soldan dilenircesine enerji aramaktan ziyade kendi imkân ve tedbirlerimizi arttırarak kendimize yeterli hale gelmemiz esastır.
Keza, Türkiye’nin alacağı tedbirler listesinde, inşaat sektöründe ısı yalıtım standartlarının yükseltilmesi de ilave edilebilir diye düşünüyorum.
Değerli bilgileri ve değerlendirmelerini benimle paylaştığın için çok teşekkür ediyorum.”
4. TÜRKİYE ENERJİ GÜVENLİĞİ AÇISINDAN UKRAYNA SAVAŞININ ETKİLERİ
4.1GİRİŞ
Ukrayna Rusya Savaşı’nın dünyada ve ülkemizde SİYASAL POLİTİK ve ASKERİ yönlerden geniş değerlendirmeleri yapılmaktadır. Bizim açımızdan ise olay ağırlıklı olarak enerji boyutu ile değerlendirilecektir.
Savaşın küresel etkilerinin ana hatlarına bir önceki yazımda değinmiştim.
Yazı dizisinin bu bölümünde konuya ilişkin olarak aşağıdaki suallere cevap arayacağım;
Türkiye’nin yıllık enerji üretimi
Enerji gereksinimin ne kadarı Rusya’dan karşılanıyor
Türkiye üzerinden geçen doğalgaz boru hatları… güzergahları… Rusya ile bağlantısı
Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilen doğalgaz
Avrupa’nın Rusya gazi için almakta olduğu önlemlerin Türkiye’ye yansıması
4.2.1 EPDK (ENERJİ PİYASASI DENETLEME KURULU) verilerine göre, Türkiye elektrik enerjisi tüketimi 2021 yılında 332,9 milyar kWh, elektrik üretimi ise 334,7 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir.
EPİAŞ (ENERJİ PİAYASALARI İŞLETME A.Ş.) verilerine göre, 2021’de toplam elektriğin yüzde 34’ü, temininde tamamen dışa bağımlı olduğumuz fosil gazdan, yüzde 17’si ise ithal kömürden üretildi. Yani, elektrik üretiminde yarı yarıya dışa bağımlıyız. Elektrik ithalatı ise, 2020’ye kıyasla yüzde 68,6 arttı.”
4.2.2 2001 krizi sonrası ekonomimizde oluşan hızlı büyüme dolayısıyla da enerji talebimizin, enerji arzı tarafından yakalanamaması bu dengesizliği yaratmakta.
2020-2040 dönemi için yapılan Türkiye Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu Raporu çalışmasının sonuçlarına göre elektrik tüketiminin baz senaryoya göre, 2025 yılında 370 TWh, 2040 yılında ise 591 TWh seviyesine ulaşması beklenmekte.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam payı 2020 yılında yüzde 40,3. 2021 yılına gelindiğinde ise bu oran yüzde 33,31’e geriledi.
4.2.32022 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla kurulu gücümüzün kaynaklara göre dağılımı; %30,5’i hidrolik enerji, %24,4’ü doğal gaz, %21,1’i kömür, %11,0’ı rüzgâr, %9,0’ı güneş, %1,6’sı jeotermal ve %2,4’ü ise diğer kaynaklar olarak görülmekte.
Mevcut santrallerin 750 adedi hidroelektrik, 68 adedi kömür, 358 adedi rüzgâr, 63 adedi jeotermal, 345 adedi doğal gaz, 9.308 adedi güneş, 490 adedi ise diğer kaynaklı santrallerdir.
Elektrik üretiminde fosil yakıtla (petrol, kömür ve doğal gaz) çalışan santrallerin payı yüzde 64’ün üzerine çıkmış durumda.
PETROL MAMULLERİ 1.429.283 TON TOPLAMDA PAYI % 30.6
DOĞAL GAZ 1865.67 SM3 “ “ % 40.06
4.3.2 Rus Rosatom firması, fosil yakıt ithalatına ek olarak, VVER-1200 reaktörlü ilk nükleer enerji santrali olan 4,8 giga watt’lık Akkuyu tesisini inşa ediyor ve i 1,2 GW’lık ilk aşaması 2023’te devreye alınması planlanıyor.
4.3.3 Batı’nın Moskova’ya uyguladığı yaptırımların ardından iki ülke başta enerji olmak üzere iş birliğini artırmaya hazırlanırken araştırma şirketi Refinitiv Eikon verileri bu yıl Türkiye’nin Rusya’dan petrol ithalatını ikiye katladığını gösterdi.
Reuters’ın haberine göre, Refinitiv verileri Türkiye’nin Urallar ve Sibirya Hafif petrolü de dahil olmak üzere Rusya’dan geçtiğimiz sene aynı dönemde günde 98 bin varil olan petrol ithalatını bu yıl (2021) 200 bin varilin üzerine çıkardığını gösterdi.
4.3.4 TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz, Türkiye’nin fosil yakıt egemen bir ülke olduğunu belirterek bunun da büyük bölümünün ithal ediliyor olmasının bağımlılığı arttığına dikkat çekiyor:
“Birincil enerji arzında bu oran yüzde 84. Petrolün yüzde 93’ünü ithal ediyoruz. Ve bu ithal ettiğimiz petrolün üçte ikisi karayollarında kullanılıyor. Yani trafikteki 26 milyon araç, bu ithal edilen petrolün üçte ikisini tüketiyor. Geri kalan yüzde 1 ise diğer alanlarda kullanılıyor. Doğal gazın yüzde 99.5’ini ithal ediyoruz. Türkiye’de yerli üretimin miktarı 350-400 milyon metreküp, geçen yılki tüketimimiz 60 milyar metreküp. Doğal gazı da ağırlıklı olarak Rusya, Azerbaycan’dan alıyoruz, sıvılaştırılmış doğal gazı ise başka ülkelerden. Kömür tüketiminin yüzde 60’ı da ithalattan karşılanıyor. Rusya, Kolombiya ve Avustralya kömür aldığımız ülkeler. Hal böyle iken bu yılın ilk beş ayında 40 milyar dolar, altı ayın sonunda 48 milyar dolar enerji ithal etmişiz. Yıl sonu için beklenen rakam 100 milyar dolar. Önceki yıllarda 2020’de pandeminin etkisiyle bu rakam 28,4 milyar dolar, geçen yıl ise 50,4 milyar dolardı.”
4.4 Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilen doğalgaz (7)
Kaynak : ANADOLU AJANSI
4.4.1 Türkiye coğrafi konumu bakımından Kafkaslardaki ve Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını Avrupa’ya iletimi bakımından stratejik önemdedir.
Türkiye-Avrupa işbirliği, doğal gazın Anadolu üzerinden Güneydoğu Avrupa ülkelerine taşınmasının ötesinde gelişmedi. Ek olarak, transit geçişin mevcut ve muhtemel gelecekteki sınırlı boyutu göz önüne alındığında, Türkiye üzerinden Avrupa’ya akan gazın stratejik önemi fazla tahmin edilmiş gibi görünmektedir. 4.4.2 AB’nin doğal gaz tüketimi 2020’de 394 bcm olarak gerçekleşti. İki boru hattı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz taşıyor. Türk Akım Avrupa pazarları için 15,75 bcm kapasiteye sahip, ancak 2020’de AB’nin gaz tüketiminin yüzde 1,2’si olan sadece 5 bcm aktarıldı. Trans-Adriyatik Boru Hattı, Güney Gaz Koridorunun bir parçasıdır ve Trans-Anadolu Gaz Boru Hattı (TANAP) ile Türkiye üzerinden Azeri gazına erişim sağlanmaktadır. Aralık 2020’de her iki ağ da tam kapasiteyle çalışıyor olsa bile, 2020 rakamları kullanılırsa bu, AB’nin tüketiminin aşağı yukarı %6,5’ini temsil edecektir.
4.5 Avrupa’nın Rusya gazı için almakta olduğu önlemlerin Türkiye’ye yansıması
4.5.1 Almanya, savaş ile birlikte Nord Stream doğalgaz boru hattı projesini durdurdu.
Avrupa Birliği’nin iklim değişikliği konusundaki politikaları enerji kaynağı olarak doğalgazın uzun vadede çözüm olmayacağını göstermektedir.
Bu nedenle uzun dönemde Türkiye’nin stratejik önemi de gündemden düşecektir.
Esas olarak AB ile Türkiye arasındaki enerji ilişkilerinin belirleyicisi Avrupa’nın yürütmekte olduğu iklim değişikliğine bağlı politikalar olacaktır. Yani aslında savaşın rolü ikinci planda kalmaktadır.
4.5.2 Avrupa Komisyonu’nun enerjide kendine yetme odaklıhedefleri ise şunlar:
2025 yılına dek güneş panelleriyle güneş enerjisi kapasitesini ikiye katlamak ve 2030 yılına dek 600 GW güneş enerjisine ulaşmak için “AB Güneş Stratejisi’nin oluşturulması.
Yeni kamu, ticari binalarıyla, hanelere güneş panelleri kurulmasını sağlamak için aşamalı olarak yasal zorunluluğu olan ‘solar çatı’ girişiminin hayata geçirilmesi.
Isı pompalarının kullanım oranının iki katına çıkarılması ve jeotermal ve güneş enerjisinin modernize edilmiş bölgesel ve ortak ısıtma sistemlerine entegre edilmesi.
Karbondan arındırılması zor endüstrilerde ve ulaşım sektörlerinde doğal gaz, kömür ve petrolün yerini almak üzere 2030 yılına dek 10 milyon ton yerli yenilenebilir hidrojen üretimi ve 10 milyon ton hidrojen ithalatı hedefinin belirlenmesi.
4.5.3 Türkiye için önlemler
Ülkemizde genel Enerji durumu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanlığınca alınması öngörülen verimlilik önlemlerine bu yazımda değinmiştim.
Savaş sonrası AB ülkeleri Rusya’dan gaz ithalatını azaltmaya çalışırken bir taraftan da uzun vadeli sözleşmelerle alternatifler yaratmaya başvurdular.
Bu durum benzer şekilde Rusya’ya bağımlılığını azaltmak isteyen ve aynı alternatiflere yönelen Türkiye’yi de zor duruma sokmakta. Oluşan rekabet gerek doğalgaz gerekse LNG pazarlarında çok yüksek sıçramalar yaratıyor.
Türkiye için bir diğer alternatif İran. Ancak bu ülke güvenilir bir kaynak olarak görünmüyor. Olabilecek bir diğer seçenek İSRAİL ve bunun gerçekleşmesi için yollar aranmakta.
Türkiye’nin enerji krizinin olumsuz etkilerini azaltmak için orta ve uzun vadede uygulanabilecek ana önlemler şöyle özetlenebilir;
Petrol ve doğalgaz tüketiminin azaltılması.
Toplu taşıma, raylı sistemler ve deniz yollarını ile ulaşımın güçlendirilmesi
Yenilenebilir enerjiye daha hızla yönelmemiz
Deniz üstü rüzgâr enerjisi potansiyelinin değerlendirilmeye başlanması
Enerji tasarrufu. Kamudan başlayarak yaygınlaştırılması
5. SONUÇ
2001 krizi sonrası ekonomimizde oluşan hızlı büyüme dolayısıyla da enerji talebimizin, enerji arzı tarafından karşılanmakta zorlanmakta. Dengesiz görünümde.
TÜRKİYE elektrik üretiminde yaklaşık % 50 dışa bağılı.
TPDK (TÜRKİYE ENERJİ PİYASASI DENETLEME KURUMU) Ekim 2022 sektör raporuna göre Rusya’dan ithal edilen;
PETROL MAMULLERİ nin TOPLAMDA PAYI % 30.6
DOĞAL GAZ da ise TOPLAMDA PAYI % 40.06
Esas olarak AB ile Türkiye arasındaki enerji ilişkilerinin belirleyicisi Avrupa’nın yürütmekte olduğu iklim değişikliğine bağlı politikalar olacaktır. Yani aslında savaşın rolü ikinci planda kalmaktadır.
Bu nedenle uzun dönemde Türkiye’nin stratejik önemi de gündemden düşecektir.
DEVAMI GELECEK…
KAYNAKÇA:
1. ENERJIDE DIŞA BAĞIMLIYIZ: PEKI AMA NE KADAR, NEDEN VE ÇÖZÜMÜ NE?